9 Kasım 2015 Pazartesi

Tarihi Mekan İncelemeleri-10 İstanbul'un Sütunları ve Dikilitaşları-3

Herkese Merhaba

     Evliya Çelebi'yle son kez buluşacaktım. "Dünya'nın ortasında buluşalım" demişti. Acaba orası neresiydi? Bu soruya cevap ararken, İstanbul'un orta noktası aklıma geldi. Şehzade Camii'ni incelerken öğrenmiştim. Mimar Sinan, İstanbul'un orta noktasını işaretlemek için caminin bir köşesine yeşil bir sütun koydurmuştu. İstanbul'un orta noktası aynı zamanda Dünya'nın orta noktası mı demekti acaba?

Milion Taşı

     Konumuz Roma dönemi sütunları olduğu için Çelebi'nin, Osmanlı dönemi değil de Roma döneminden kalma başka bir anıtı kastettiğini düşündüm ve Roma döneminde Dünya'nın sıfır noktası olarak kabul edilen Milion Taşı'nın varlığını öğrendim. Sonrasında Çelebi'yle buluşmak için oraya gittim.
     İngiltere'de Greenwhich nasıl bugün Dünya'nın sıfır noktası olarak kabul ediliyorsa
bundan 1000 yıl önce de Dünya'nın başlangıç noktası Milion Taşı'ydı. Antik Roma Yolları'nın ve Dünya üzerindeki diğer şehirlerin Constantinopolis'e uzaklığı bu taşa göre hesaplanırdı. Hatta bilim insanlarınca yapılan takvim ve saat hesaplamalarında bu anıt baz alınırdı.
    Bu büyük mermer taş, dört kenarında kemerler bulunan bir takın parçasıymış ve anıtın üzerinde Hz İsa'nın çarmıha gerildiği haçı tutan Büyük Constantinus ve annesi Helena'nın heykelleri varmış. Evliya Çelebi bu taş hakkında şunları söyledi:"Ayasofya'nın güneyinde olan bu tılsım dört adet beyaz mermer üzerine Azrail, İsrafil, Mikail ve Cebrail'in resimleri yapılmıştır. Bunlar dört yöne doğru bakarlardı. Yılda bir kere Cebrail suretindeki resim kanat çırpıp bağırınca, doğu bölgelerde bolluk olur, İsrafil resmi kanat çırparsa batıda kıtlık olur, Mikail resmi kanat çırpınca kuzey tarafta bir kahraman çıkardı. Azrail resmi kanat çırpınca, dünyanın her yerinde veba hastalığının çıktığına inanılırdı. Hz.Peygamber(SAS) zamanında meydana gelen zelzeleden bunlar yerle bir olmuştur." 
     Bu anıtın tılsımlı olduğuna Bizans halkı da inanırmış öyle ki kente giren düşmanların Milion Taşı'ndan öteye geçemeyeklerine çünkü taşın düşman askerlerini ikiye bölüp etkisiz hale getireceğini düşünürlermiş. Bu nedenle Osmanlılar kente girdiği sırada halk Ayasofya'ya sığınmış ve Osmanlı askerlerinin Milion Taşı'ndan ileriye geçememesini beklemişler.
Ayasofya ve Sultanahmet Camii, Dikilitaşlar ve nice eserlerin bu bölgede olması Milion Taşı'nın farkedilmesini güçleştirir. Romalılar bu taşın dünyanın ortasında olduğuna öylesine inanmışlardır ki Ayasofya'nın ucuna Milion Taşı'nı değil, Milion Taşı'nın ucuna Ayasofya'yı inşa etmişlerdir. Osmanlı döneminde ise burada küçük ahşap bir yapı inşa edilmiş, seyyahların buraya gelerek gidecekleri güzergahları tespit etttikleri hatta haritalarını satın aldıkları bilinir. Bunun üzerine Çelebi'ye burayı iyi biliyor olmalısın diyorum, o da gülerek başını sallıyor.

Veba Sütunu parçaları(!)

Bir başka tılımlı taş için Çelebi'yle Divan Yolu'nu takip ederek II. Bayezıd'ın yaptırdığı hamama geldik. Hamamın restorasyonu yeni bitmiş ve müze olarak kullanılıyor. İçerideki odaları gezerken Çelebi birden duraksıyor ve "sanırım bu taşlar" diyor. Nedir onlar, diyorum, şöyle cevaplıyor:
Sultan Bayezıd Hamamı'nın altında dört köşeli bin parçadan yapılmış bir sütun vardı. Yüksekliği seksen zira idi. Taun (veba) hastalığının şehre girmemesi için tılsımlı idi. Bu sütun durdukça şehre veba girmezdi. Bayezıd Han hamamı yaptırırken bu sütunu devirdiler. O anda Sultan Bayezıd'ın bir oğlu Davut Paşa bahçesinde taundan öldü. Mezarı kapının içinde bir sofa üzerindedir. Ondan sonra da İstanbul'da taun yayıldı.

II.Bayezıd Hamamı ve arkasındaki kafe

Çelebi haklı olabilir, ancak hamamların temizliği arttırdığını düşünecek olursak veba salgınana karşı önemli bir rol oynadıklarını da söyleyebiliriz. Müzeden çıktıktan sonra, hamamın arkasındaki kafe dikkatimizi çekiyor, hem birer çay içelim hem de biraz dinlenelim diyoruz ve içeriye oturuyoruz.
"Okul nasıl gidiyor" diye soruyor. Nasıl olsun vallahi, biraz yoğun, diyorum. "Günü gününe çalışıyorsun değil mi?" diyor. "Tabiki" diyorum gülerek, Anatomi'den 11 ses kaydı gerideyim diğer derslere hiç bakamadım, diyorum. "Olsun takma kafana, sınava daha çok var" dediği sırada kafeye büyük bir hışımla uzun saçlı bir genç girdi.
Kasada duran patron görünümlü adamın yanına yaklaştı, "demek burasıymış, saatlerdir burayı arıyorum girmediğim ara sokak kalmadı" dedi. Patron, genç adamın niyetini sezmiş olmalı ki sakin olun, buyurun, oturun diyerek kasanın yanındaki patron ve arkadaşlarına ayrılan masayı gösterdi. Genç adam hızlıca ona gösterilen yere oturdu ve hemen söze başlayarak: Beşiktaş'tan geldiğini hayvan hakları savunucusu olduğunu ve burasıyla ilgili gazeteden haberler okuduğunu söyledi. "Köpekler havalandırma kanalında mahsur kalmış ve çıkabilecekleri tek delik de burada kapatılmış öyle mi?" dedi. Patron, "hayır! durum bildiğiniz gibi değil" diyerek, benim muhabbete kulak misafiri olamayacağım bir tonda konuşmasına devam etti. Tam o sırada ben de boğuk gelen havlama seslerini işitmeye başladım ve sesin geldiği yöndeki kapağın farkına vardım.
İnternetten araştırdığımda olayın aslına ulaştım.  Restorasyon öncesinde harap halde bulunan hamamın dehlizlerini köpekler yuva olarak kullanıyormuş. Hamamın restorasyonu ve kafenin inşa sürecinde tünel içindeki delikler müteahhit firma tarafından kapatılmış. Tek çıkış yolu işletmenin kullanım alanı içine bırakılmış. İnşaat süresi boyunca belediye ekipleri köpeklerin bir kısmını kurtarıyor ancak 800 metrekareyi bulan kanalda köpeklerin hepsi kurtarılamıyor. Yalnızca geceleri dehlizden çıkan köpekler, kafenin  bıraktığı mama ve suyla yaşamaya çalışıyorlar. AFAD, Büyükşehir Belediye, uzman veterinerler ve birçok kurum köpekleri kurtarmak için uğraşıyor ancak 8 aydır güneş görmeyen ve kör olduğu düşünülen köpekler kurtarılamıyor maalesef. Hayvan Hakları Derneği ve İstanbul Barosu İBB ile yaptığı görüşmeler sonunda sorunun çözümü için tünelin girişine kamera sistemi kurdurup tahsis edilen nöbetçiyle köpekleri kurtarmaya çalışacak. Ben de kısa zamanda oraya gidip durum hakkında bilgi alacağım.

     Çelebi'ye, "IV. Murad'a söylesen süreci hızlandıramaz mıyız?" diye soruyorum. "Uzun adam daha etkili olabilir" diyor. "İstikrar önemli tabi diyorum", ancak bu restorasyon işlerinin daha ehil firmalara verilmesi gerektiğini söylüyorum. "Haklısın" diyor.

     Evliya Çelebi'yle orada ayrılıyoruz, "belki uzun bir süre görüşemeyiz kendine iyi bak" diyorum. "Kim bilir belki de hiç görüşmedik ki" diyor ve gözden kayboluyor...  

     Bu yolculuğun da sonuna geldik. Bir sonraki yazıda çizdiğim Tılsımlı Sütunlar Rotası'nı sizlerle paylaşacağım. Sevgiler, hoşça kalın!

                                                                                                                  Mert TOKATLI
                                                                                                                         08/11/15

son durum bu şekilde...
















Kaynakça:
İstanbul Bitmeden: Ayşegül Kaya SS/ 61-62
İstanbul Gezgininin Rehberi: John Freely/Hilary Sumner-Boyd SS/147-164
Evliya Çelebi Seyehatnamesi cilt-1: SS/13-14
İstanbul'da Ölmeden Önce Yapmanız Gereken 101 Şey: Akdoğan Özkan SS/18-19
http://sehr-istanbul.blogspot.com.tr/2011/06/dunyann-ortas-milyon-tas.html
https://tr.wikipedia.org/wiki/Milyon_ta%C5%9F%C4%B1
http://soundofsilence8.blogspot.com.tr/2012/07/istanbulu-koruyan-tlsml-sutunlar.html
http://merakediyorumgrubu.blogcu.com/istanbul-un-dikilitaslari-ve-tilsimlari/10361551
http://izlerveyansimalar.blogspot.com.tr/2015/07/gotlar-sutunu-istanbulun-tlsml-taslar.html
http://bianet.org/bianet/hayvan-haklari/168582-beyazit-hamami-nda-8-aydir-kopekler-mahsur

Hiç yorum yok: