27 Aralık 2014 Cumartesi

Tarihi mekan incelemeleri -5 Alman Çeşmesi

Merhaba

     Alman çeşmesi, adından da anlaşıldığı üzere Alman yapımı bir eserdir. Alman İmparatoru II. Wilhelm tarafından Osmanlı'ya hiç de "Alman usulü" olmayan bir davranışla "hediye" edilmiştir. Bu hediyenin ne manaya geldiğini anlamak için 19.yüzyıl dünya siyasetini iyi kavramak gerekir.



     18. yüzyıl sanayi inkılabının başlamasının ardından bu süreci tamamlayan Avrupalı devletler başta İngiltere ve Fransa olmak üzere
ham madde ihtiyacı ve yeni pazarlar bulmak amacıyla dünyayı istila etmeye başladılar. Afrika ve Uzak Doğu'nun bakir topraklarını ele geçirip buradaki yerel halkı köleleştirerek imparatorluğa bağlı koloni devletler kurdular. Kolonilerden elde edilen kazançlar ile sömürge imparatorluklar altın çağını yaşamaya başladı. Öyle ki dünyanın dört bir yanını ele geçiren İngiltere'ye "Güneş batmayan İmparatorluk" deniyordu.

Bengalli kadın bir köle İngiliz efendisini taşıyor

     19. yüzyılın ikinci yarısında sanayi toplumları arasına yeni bir devlet katılıyordu "Alman İmparatorluğu". Almanya sanayileşmeye geç başladı, lakin özgün tekniklerle kısa zamanda sanayide öncü devlet haline geldi. Emperyalist dünyaya hızlı bir giriş yapan Almanya, Afrika ve Pasifik'teki sahipsiz topraklar için Avrupalı devletler ile rekabete girdi. Bunun neticesinde Namibya, Kamerun ve Tanzanya'da sömürgeler kazandı. Ancak bu topraklar yeterince karlı değildi. Madenlerin bulunduğu ve zengin tarım alanlarına sahip topraklar İngiltere ve Fransa arasında çoktan paylaşılmıştı bile. Ayrıca Almanya'nın Pasifik'te İngiltere ile rekabet edecek donanması bulunmuyordu. Fakat Alman başbakan Prens Bülow şu sözlerle dünya imparatorluğu idealini haykırıyordu. " Almanya hiç kimseyi gölgeye itmek istemiyor, ama güneşteki yerini almaya kararlıdır."




     Alman İmparatorluğu'nun deniz aşırı topraklarda sömürge ele geçirme teşebbüsü fiyaskoyla sonuçlandı. Bunun üzerine Almanya artan petrol ihtiyacını karşılamak ve ürettiği mamülleri satmak için gözünü henüz endüstrileşemeyen ve zengin kaynaklara sahip geleneksel imparatorluklara dikti. Bu geleneksel imparatorluklar: Rusya, Çin, İran ve Osmanlı idi.
Almanya, Rusya ile gizli bir anlaşma yaparak İngiltere'ye oranla daha ucuza mal ettiği endüstri ürünlerini  Rusya'ya satıyor, karşılığında ham madde ihtiyacını gideriyordu. Bir süre sonra iktisadi altyapısını tamamlayan Rusya, Almanya için iyi bir müşteri olmaktan çıktı. 
Çin, Almanya için yağlı bir müşteriydi, 1895'te Çin Almanya'dan ilk dış borcunu aldı. Aynı yıl Deutsche Asiatische (Alman- Asya Bankası) faaliyete geçip İngiltere ile ortaklaşa Çin Konsorsiyumunu meydana getirdiler. Gördüğümüz üzere Almanya ve İngiltere rakip olmalarına rağmen ortak çıkarlarda birleşmişler bu da "paranın dini, milleti, ırkı olmaz" sözünün ne kadar doğru olduğunu gösteriyor. Bu gelişmelere rağmen Çin, hızla modernleşen saldırgan Japonya'ya boyun eğince Almanya'nın Çin'deki projesi de suya düşmüş oldu.

"Para söz konusu olduğunda herkesin dini aynıdır." Voltaire

     İran da aynı Osmanlı gibi Rusya ve İngiltere'nin nüfuzundan bezmişti. Alman hayranı bir atmosfer İran yönetici çevrelerini de kaplamıştı. Hatta İran hükümdarı Nasırüddin Şah Almanlara "Eğer idari organları ve bakanlıkları düzenlerseniz Alman kolonizatör grupların yerleşmesine izin bile veririm" diyordu. Ancak İngiltere'nin petrol çıkarları ve Nasırüddin Şah'tan elde ettiği tütün tekeli Almanya'ya karşı tedbirler almaya başlamasına neden oldu. Lord Ellenbrough, Lordlar Kamarasında "Basra körfezi kıyılarında Alman donanması görmektense Rusya'yı İstanbul'da görmeyi tercih ederim" diyordu. İngiltere'nin Güney İran'daki, Rusya'nın da Azerbaycan ve Horasan bölgesindeki emelleri Almanya'yı İran konusunda devreden çıkardı. Almanya'nın sızabileceği tek alan kalmıştı: Osmanlı İmparatorluğu...

II. Abdulhamid ve Kayser II. Wilhelm
     Osmanlı İmparatorluğu halen 3 kıta üzerinde zengin kaynaklara sahipti üstelik İngiltere, Fransa ve Rusya'ya karşı belirgin bir düşmanlık vardı. Almanya için Osmanlı ideal bir alandı. Ancak bu imparatorluğu Afrika'da ve Asya'da uygulanan kolonyalist yöntemle ele geçirmek mümkün değildi. Osmanlı İmparatorluğu yüzyıllardan beri hükümran olan ve imparatorluklara özgü cihan egemenliği ideolojisi güden siyasal bir kuruluştu. Bu sebeple Almanya sömürgeciliğin adını "Ebedi Dostluk" olarak değiştirip silahsız ve ordusuz bir şekilde Osmanlı'ya nüfuz etmeye başladı. Esasen Almanya'nın Osmanlı'ya zorla sızdığını söyleyemeyiz. 93 Rus harbi sonrası yıkılmak üzere olan bir Osmanlı vardı. Ayrıca Osmanlı, İngiltere ve Fransa'nın "hasta adamı" gözden çıkardığını anlamıştı. Bu yüzden Osmanlı batıya karşı dayanacak tek kuvvet olarak Almanya'yı görüyordu. Bunun neticesinde Osmanlı ordusunu ıslah etmek için Almanya'dan askeri yetkililer istendi.

Türk-Alman İlişkilerini anlatan bir İngiliz Propaganda kartı: Bill, senin pantolununun parçasını çok beğenmiş görünüyor.

     Almanya'dan gelen askeri uzmanlar Osmanlı ordusunda yüksek rütbelerle göreve başladılar ve Osmanlı ordusunu modernize etmek için (!) Alman silah şirketleri Krupp, Mauser ve Loewe'den tüfek ve mermi başta olmak üzere donanma için torpidodan, askerin giydiği elbisenin kumaşına ve ayakkabısına kadar Alman silah tekellerini ihya eden milyonlarca liralık siparişler verdiler. Parasal kaynak ise Deustche Bank'ın açtığı devasa miktardaki kredilerden sağlandı. Mali açıdan Osmanlı'yı kıskaca alan Almanya asıl amacı olan Ortadoğu petrollerine ulaşmak için ve İngiltere'nin kontrolünde bulunan Süveyş Kanalına alternatif yeni bir yol açmak amacıyla Berlin-Bağdat demir yolu projesini gündeme getirdi. 1898'de İstanbul'a gelen Kayser II. Wilhelm bir dizi görüşmenin ardından Deutsche Bank müdürü Dr. Siemens'e Bağdat demiryolu imtiyazının alındığı haberini verir. Bunun üzerine Osmanlı'ya teşekkür etmek isteyen Kayser, Osmanlı halkına bir çeşme armağan etmek ister. 1899'da çeşme projesini mimar Max Spitta'ya verir.

İlk Proje

     Spitta'nın yaptığı ilk tasarımın çatısı piramidal bir görüntü oluşturuyordu ve çatının zirvesine haçlı Alman İmparatorluk tacı yerleştirilmişti. Bu ilk proje, dostluk anıtı yerine Alman İmparatorluğu'nun gücünü ve üstünlüğünü simgeleyecek sakıncalı bir görüntü yaratabilirdi. Spitta, Kayser ve yardımcılarına danışarak, örtü sistemini şimdiki hali olan kubbeye dönüştürdü, tacı kaldırdı böylece Türk halkının tepki göstermeyeceği Neo-Bizans-Osmanlı sentezi bir çehre kazandırdı. Çeşmenin mermer taş ve madeni bölümleri Almanya'da hazırlanarak bir şileple İstanbul'a getirildi. Sekizgen bir şadırvan modelinde olan çeşme, yüksek taş taban, her köşede yedi pirinç musluklu çeşme, sekiz basamaklı merdiven, su haznesi ve sekiz koyu yeşil sütunun desteklediği yedi kemer üzerinde yükselen merkez kubbeden oluşur. Dışı bakır kaplı merkez kubbenin iç yüzeyi altın mozaikle kaplıdır ve kemer içine resmedilmiş II. Abdulhamid ve II.Wilhelm'in madalyonları bulunmaktadır.


II. Abduhamid ve II. Wilhelm'in Tuğraları
     II. Abdülhamid'in tahta çıkışının 25. yıl dönümü olan 1 Eylül 1900 yılında hizmete sokulması beklenen çeşmenin, çevre düzenlemesi için gerekli paranın olmayışından yetiştirilemediği söyleniyor. Almanlardan gelen talep üzerine resmi açılış beş ay ertelenerek II. Wilhelm'in 42'nci doğum günü olan 27 Ocak 1901'de yapıldı. Kayser merasime katılmadı ancak sağ kolu olan General Gustav Von Kessel'i gönderdi. II. Abdülhamid, hatıra olarak, çeşmeden su doldurulmuş, mühürlü, altın ayaklı gümüş bir su kupasını ve açılış töreninin fotoğraf albümünü II. Wilhelm'e armağan etti.
   



     Tarih araştırmacısı yazar Peter Christensen'e göre Alman çeşmesi'ne iki değişik anlam yüklenebilir; ilki, "uydurma mimarisiyle alaycı bir Truva atı imajı vererek Osmanlı topraklarında Almanların sömürgeci faaliyetlerini hafifleten bir yapı" ikincisi, "daha samimi bir arayışla, kırılganlık düzeyinde olan batı ile doğu ilişkilerinde kültürel yakınlıkları keşfetmekti." 
Alman çeşmesi Sultan Ahmet Meydanı'nın Ayasofya'ya bakan ucunda merkezi bir yerdedir.Geçmiş yıllarda Ramazan etkinlikleri çerçevesinde iftardan sonra Alman Çesmesi'nin musluklarından bal şerbeti ve nar şerbeti akıtılıyormuş. Uzun kuyruklar oluşturan çocuklar bardak bardak şerbet içiyorlarmış.



     Özetle, Alman Çeşmesi Osmanlı-Alman ilişkileri açısından sembolik bir değer taşımaktadır. Bağdat demiryolu imtiyazına binaen Almanların Osmanlı'ya armağanıdır. Bağdat demir yolu projesini ve Anadolu'daki diğer demir yollarını, Haydarpaşa Tren Garı başlığı altında bir sonraki yazımda ayrıntılı olarak anlatacağım. Huzurlu bir hafta dilerim.

                                                                                                                    Mert TOKATLI
                                                                                                                         27/12/14

Kaynaklar:   Osmanlı İmparatorluğunda Alman Nüfuzu İlber Ortaylı s/15-25
                   Atlas Tarih sayı 31 Erol Makzume s/78-83                                                                                      http://www.yenihayat.de/kutur/gecmisten-gunumuze-almanya-turkiye-iliskileri
                   http://www.turkiyegazetesi.com.tr/Genel/a224330.aspx                                                                   http://tr.wikipedia.org/wiki/Alman_%C4%B0mparatorlu%C4%9Fu