30 Kasım 2014 Pazar

Tarihi mekan incelemeleri -3 Aya İrini Kilisesi

Merhaba;

    Bu haftaki inceleme mekanımız ''Aya İrini Kilisesi''.


Aya İrini Kilisesi

    Karadeniz'in kuzeyindeki barbar kavimlerin Roma İmparatorluğu'nu tehdit etmesi sonucu İmparator I. Konstantin güvenlik nedeniyle başkenti taşımaya karar verir. O zaman Roma toprakları olan Yunanistan, İspanya, Fransa, Sicilya hatta Afrika teklif edilir ancak Konstantin Balkan seferindeyken görüp beğendiği eski bir Yunan şehri olan ''Byzantion'' yani bugünkü İstanbul'u
çok beğenir ve başkenti buraya taşımaya karar verir.

Sur içi

     I. Konstantin yeni başkente ''Nova Roma'' (Yeni Roma) adını verse de ölümünden sonra şehrin adı Konstantinopolis (Konstantin'in şehri) olarak anılacaktır. 330 yılında başkentin taşınmasıyla senatörler, yüksek memurlar, soylular, düşünürler, bilim adamları ve Romalıların bir kısmı yeni şehre göç etmişti. Göç edenlerin arasında asil bir Pers ailesine mensup Penelope adında bir kadın da vardı. Roma İmparatorluğu 313 Milano Fermanı'yla Hristiyanlığa hoşgörüyle yaklaşmaya başlamıştı ancak halkın çoğunluğu çok tanrılı Paganist dine inanmaya devam ediyordu. Penelope Konstantinopolis'te bir havari edasıyla Hristiyanlığı anlatıp yaymaya çalışıyordu. 

Azize İrini

     Penelope'nin tek tanrılı inancı yaymasından rahatsız olan halk, tanrılarına hakaret ettiği gerekçesiyle Penelope'ye eziyet etmeye başlar. İlk önce Penelope'yi zehirli yılanlarla dolu bir kuyuya atarlar. Ertesi gün geldiklerinde yılanların Penelope'ye dokunmadıklarını görürler. Daha sonra onun büyücü olduğunu düşünüp taşlamaya başlarlar, ancak Penelope atılan taşlardan hiç zarar görmez. Olanları şaşkınlıkla izleyen halk bir ''Roma Çözümü'' bularak Penelope'yi öldürmeye karar verir. Zavallı kızı bir çift atın terkisene bağlayarak hipodromda sürüklemeye başlarlar. Atlar yoruluncaya kadar Penelope sürüklenir. Buna rağmen Penelope halen daha yaşıyordur. Tüm bu olanların bir mucize olduğunu düşünen halk Penelope'ye ve onun dini Hristiyanlığa inanmaya başlarlar. Bu olaydan sonra Konstantinopolis'te Hristiyanlık hızla yayılır ve yıllardır süren iç savaşlar sonra erir. Sağlanan barış ve sükunet ortamından dolayı imparator Konstantin tarafından Penelope'ye ''Kutsal Barış'' anlamına gelen ''Aya İrini'' (Azize İrini)  ismi verilir. Bu olayların I. Konstantin'de yarattığı etki büyük olmalı ki eski bir Paganist Jüpiter Tapınağı'nın üzerine Konstantinopolis'teki ilk Hristiyan kilisesini yaptırır ve adını Aya İrini koyar.


   13-19 Ocak 532 tarihleri arasında Konstantinopolis tarihinin en kanlı ayaklanmasını yaşamıştır. Eskiden Bizans halkının en büyük sosyal etkinliği bugünkü Sultan Ahmet Meydanı'nda olan hipodromda yapılan at yarışları ve dövüşlerdi. O dönem Hipodromda iki farklı taraftar grubu bulunuyordu. Maviler ve yeşiller. Bu gruplar aynı zamanda siyasi bir tarafı da temsil ediyordu. Maviler genelde soylular zenginler ve kraliyet ailesinden kişiler, yeşiller ise esnaf ve halktan insanlardı. Her iki grup da kendi yarışçı ve dövüşçülerini destekliyor ve kendi renginde kıyafetler giyerek hipodroma geliyordu. Bu iki grup arasındaki rekabet hipodrom dışına da taşıyor ve sokak kavgalarına dönüşüyordu. Ancak 532 yılına kadar bu çatışmalar ciddi endişelere sebebiyet verecek durumda değildi.

 İmparator Justinyanus

    Justinyanus tahta geçer geçmez hazineyi güçlendirmek ve son zamanlarda etkisini kaybeden merkezi otoriteyi yeniden tesis etmek içün bir takım tedbirlere gider. Özellikle nüfuzları had safhaya ulaşan mavi ve yeşil grupların etkisini kırmak isteyen Justinyanus Konstantinopolis'te ciddi huzursuzluklara yol açar. 13 Ocak 532'de hipodromdaki yarışları seyretmeye gelen on binlerce Konstantinopolisli, imparator locadaki yerini aldıktan kısa bir süre sonra ''Nika'' yani ''Zafer'' diye bağırarak gösteri yapmaya başlar. İsyanın giderek artmasıyla soğukkanlılığını yitiren imparator saraya kaçar. İsyancılar hipodromdan çıkarak şehrin zengin bölgelerini ve kuyumcular çarşısını yağmalamaya başlar. Ayasofya, Aya İrini ve hatta imparatorluk sarayının dış tarafları dahi bu yağmadan nasibini almıştır. Şehir ateşe verilir. Zenginler ve soylular buldukları kayıklarla şehri terk etmeye çalışırlar. Asiler eski imparatorlardan I. Anastasius'un yeğeni Hipatius'u hipodroma getirterek yeni imparator sıfatıyla ona biat ederler.

                                      İmpartoriçe Teodora                                         

     Haber Justinyanus'a ulaşınca umutsuzluğu artan imparator selameti kaçmakta görür. Sarayın Marmara Denizi'ne bakan sahilinde kendisi için bir gemi hazırlatıp yanına taşıyabileceği kadar para ve değerli maden alır. Saraydan kaçma konusunda son hazırlıklarını yapan imparator, eşi Teodora'yı da hazırlanması konusunda uyarır. Ancak o vakte kadar sükunetini koruyan imparatoriçeden şu cevabı alır:"Belki kadınların erkekler önünde konuşması korkaklara cesaret vermesi yönünden doğru değildir ama tehlike anında herkes elinden geleni yapmalıdır. Yıllarca başında imparatorluk tacı taşıyan biri, o tacı kaybederken canını da kaybetmelidir. Nasıl olsa dünyaya gelen her kişi ölecektir. ey imparator! kaçmak, kurtulmak istiyorsan bunda bir zorluk yoktur; hazinen var, gemilerin seni bekliyor ama saraydan ayrıldığında yaşamanın anlamını da yitirmiş olacaksın. ben her zaman tanrı'ya dua etmişimdir. üzerimdeki erguvan renkli imparatorluk pelerinini aldığında canımı da alsın. merak etme! senin de giydiğin şu erguvan rengi pelerin, gerektiğinde muhteşem bir kefen olur. şimdi gidebilirsin ama yanında ben olmayacağım"
Bu etkili konuşma imparatoru fikrinden caydırma konusunda yeterli gelmiştir. Sarayda komutanları toplayan Justinyanus isyanı kanla bastırmaya karar verir. Eldeki tüm askeri imkanları kullanan imparator kendine sadık kalan birliklere isyancılara saldırma emrini verir. 19 Ocak 532'de harekete geçen birlikler isyancıları hipodroma sürer ve hipodromun kapılarını kapatıp tam bir kıyıma başlarlar. Daha önceden hipodromun üst tarafında mevzilenen okçular isyancılara ok yağdırır ve mızraklı askerler de asilerin dışarı çıkmasının engeller. Akşama doğru neredeyse şehir halkının onda birini oluşturan 30-35 bin insanın cesedi hipodromda üst üste yığılır. Harabe haline gelen kentte Aya İrini kilisesi de yanar. Daha sonra şehri yeniden imar planına başlayan Justinyanus kiliseyi tekrar inşa eder. 8. ve 9 yüzyıllarda şiddetli depremlerle zarar gören kilise birçok kez onarılmıştır.


    İstanbul fethedildikten sonra birçok kilise camiye çevrilmiştir ancak Aya İrini kilisesi'ne dokunulmamıştır. Fatih'in Latinceye ve Roma tarihine hakim olduğunu biliyoruz yani Aya İrini'nin hikayesini okumuş olabilir. Daha sonra Fatih stratejik bölge olarak seçtiği bugünkü Topkapı Sarayı'nın etrafını surlarla çevirtir. Surlar Ayasofya ve Aya İrini'nin arasından geçmektedir. Yani Aya İrini Topkapı Sarayı'nın içinde I. avluda kalmıştır. Bizans'tan ele geçen silahlar bu kilisede depolanmıştır. Daha sonra askeri silahların hepsi Aya İrini'de depolanmış ve buraya ''Cebehane'' denmeye başlanmış.Yıllar sonra buradaki silahlar düzenlenerek adete bir silah müzesine döndürülür. 1846 yılında Fethi Ahmet Paşa'nın girişimiyle eski eserler ve eski silahlar müzesi haline getirilir. Kilise 1908-1940 yılları arasında da askeri müze olarak kullanılmıştır. 



    Esasen Aya İrini zengin bir bezemeye sahipti. Ancak Bizans'ta 726-842 yıllarında hakim olan ''tasvir kırıcılık'' akımı nedeniyle günümüze yalnızca altın yaldızlı haç mozaiği gelebilmiştir. Buradaki haç Hz İsa'yı kademeli kürsü de onun çarmıha gerildiği Golgoto Tepesi'ni tanımlamaktadır. Aya İrini müze olarak kullanıldığı dönemde bu mozaiğe dokunulmamış üzeri bir bayrakla örtülmüştür. Ana mekanın ortasını 15 m çapında 35 m yüksekliğinde 4 büyük payenin taşıdığı kubbe örtmektedir. Kubbenin çevresinde 20 pencere bulunmaktadır ancak bunların 14 ü kubbenin yıkılmasını önlemek amacıyla tuğla ile örülmüştür. İbadet mekanının iki yanında sütünların taşıdığı galeriler bulunmaktadır. 



  1974-1976 yılları arasında kiliseyi nemden arındırmak için çevresindeki toprak dolgular kaldırılmıştır. Aya İrini çok iyi bir akustiğe sahip olduğundan 1973'ten beri başta İKSV olmak üzere birçok sanat etkinliğine ev sahipliği yapmaktadır.

.
Bilkent Senfoni Orkestrası

     Şu anda kilisenin arka bahçesi ve üst katları restorasyonda olduğundan yalnızca ana mekan ziyarete açık. Umarım en kısa zamanda çalışmalar tamamlanır bizler de bu eşsiz yapıyı gezip burada icra edilen konserlere katılmanın hazzını yaşamaya devam ederiz. Huzurlu bir hafta dilerim.

                                                                                                                 Mert TOKATLI
                                                                                                                      30/11/14


Kaynak: Önder Kaya, Cihan Payitahtı İstanbul 2500 Yıllık Tarihi s/39-44
                Dr. Doğan DEMİR Tarih - Ekim 2007